Kek Tarifleri
REAL_FİLMLER VE DAHA FAZLASI
Lütfen Sayfayı Beğenelim

Ruhsar Kasabası

Ruhlar Kasabası Ruhlar Kasabası Yağmur bardaktan boşanırcasına yağmaktadır. Son model otomobilleri ile bir yerden bir yere gitmekte olan çok sıkı fıkı bir grup insan, hafif bir müzik eşliğinde yolculuk etmektedirler. Anlatmaya çalıştığım bu film bir yol hikayesi değildir. Bu film türünün en klasik öğelerine sahip bir korku-gerilim filmidir. Fransız senarist ve yönetmen Fuad Benhammou; iki kısa film çekiminin ardından ilk uzun metrajlı filmi olan Ruhlar Kasabası'nı çekmiş. Aynı zamanda filmin senarist kadrosunda da ismine rastladığımız genç yönetmenin adını daha sık duyacağımız şimdilik kesin gibi. Fransız korku ekolünü bire - bir yansıtan L’intérieur (Inside / İçeride) ve İşkence Odası filmleri gibi “birazdan kan gövdeyi götürecek” beklentisi ile izlenmemeli “Ruhlar Kasabası”. Hatta filmin başında görünen ve birden ortadan kaybolan insan güruhunu da tek parça halinde bulmanız pek mümkün. O halde bu filmi diğerlerinden ayıran nedir? Gittikçe artan fısıltısı ile kulağınızda çınlayan rüzgar, karanlıklar ortasında kalmış minik ama boyutları tahmininizden kat kat daha büyük bir köy. Ve bu köyün alışılmadık sakinleri bir görünüp bir kaybolan “öldürme içgüdüsü” ile donatılı cani simalar... Bunların bizi kısır bir zaman içinde değişken bir mekana hapsederek kendi kayboluş hikayeleri üzerinden pirim yapmalarına eskiden beri aşinayız. Korku hikayelerinin yazılı olduğu kırmızı ciltli bir kitaptan gerilim kokan hikayeler dinlerken filmin ilk dakikalarında, yaptıkları araba kazasıyla dünyaları değişen gözlüklü, uzun boylu, sarışın ve çok renkli etnik grubun karanlıkla boğuşmasına tanık oluyoruz. Uzun uzun dakikalar boyunca biz de etkisi gittikçe artan “ışıksızlıkla” boğuşuyoruz. İşin işinden bir an önce çıkmak istemeyen senaristlerin aksine “söyleyin artık” evli evine köylü de yine evine gitsin demek geçiyor içimizden. Görüntü tekniği, kendi içinde basit bir mantığa sahip kurgusu ile film hiç fena değildi aslında. Basit, anlaşılır ve “dehşet” verici karelerin azlığıyla da rahatsız edici değildi. Ama çok daha iyi olabilir miydi? Evet olabilirdi. Birincisi filmin sonu ortasında beliriverdi. Küçük bir sürprizin dışında. Ve ikincisi filmin nerdeyse tamamını ele geçiren rutin durgunluk, ağır anlatılan öyküsü ile birleşince “fazla zorlayıcı” olmuş. Bu arada filmin orijinal ismi, 'Gölgeler Köyü' dür. Fakat 'Ruhlar Kasabası' adı altında ülkemizde gösterime giren filmin “isim çevirmenliği” konusunda hayal kırıklığına uğradığımı söylemeden geçmek istemiyorum. Christa Theret, Bárbara Goenaga, Cyrille Thouve’nin samimi oyunculukları ile 'bir Avrupa filmi izlemek istiyorum' diyenler için; işte size taze bir fırsat... Yine de büyük beklentiler içine girmezseniz filmden daha fazla tat alırsınız diyorum ve İyi seyirler diliyorum. Özlem Özer tarafından yazılan diğer yazılar: Ruhlar Kasabası Anneler Günü (Mother's Day) “Haksız kazanç, Bağdat’tan döner” Çocuğunuzun öğretmeni kim? 11.8.2011 Ruhlar Kasabası Yağmur bardaktan boşanırcasına yağmaktadır. Son model otomobilleri ile bir yerden bir yere gitmekte olan çok sıkı fıkı bir grup insan, hafif bir müzik eşliğinde yolculuk etmektedirler. Anlatmaya çalıştığım bu film bir yol hikayesi değildir. Bu film türünün en klasik öğelerine sahip bir korku-gerilim filmidir. Fransız senarist ve yönetmen Fuad Benhammou; iki kısa film çekiminin ardından ilk uzun metrajlı filmi olan Ruhlar Kasabası'nı çekmiş. Aynı zamanda filmin senarist kadrosunda da ismine rastladığımız genç yönetmenin adını daha sık duyacağımız şimdilik kesin gibi. Fransız korku ekolünü bire - bir yansıtan L’intérieur (Inside / İçeride) ve İşkence Odası filmleri gibi “birazdan kan gövdeyi götürecek” beklentisi ile izlenmemeli “Ruhlar Kasabası”. Hatta filmin başında görünen ve birden ortadan kaybolan insan güruhunu da tek parça halinde bulmanız pek mümkün. O halde bu filmi diğerlerinden ayıran nedir? Gittikçe artan fısıltısı ile kulağınızda çınlayan rüzgar, karanlıklar ortasında kalmış minik ama boyutları tahmininizden kat kat daha büyük bir köy. Ve bu köyün alışılmadık sakinleri bir görünüp bir kaybolan “öldürme içgüdüsü” ile donatılı cani simalar... Bunların bizi kısır bir zaman içinde değişken bir mekana hapsederek kendi kayboluş hikayeleri üzerinden pirim yapmalarına eskiden beri aşinayız. Korku hikayelerinin yazılı olduğu kırmızı ciltli bir kitaptan gerilim kokan hikayeler dinlerken filmin ilk dakikalarında, yaptıkları araba kazasıyla dünyaları değişen gözlüklü, uzun boylu, sarışın ve çok renkli etnik grubun karanlıkla boğuşmasına tanık oluyoruz. Uzun uzun dakikalar boyunca biz de etkisi gittikçe artan “ışıksızlıkla” boğuşuyoruz. İşin işinden bir an önce çıkmak istemeyen senaristlerin aksine “söyleyin artık” evli evine köylü de yine evine gitsin demek geçiyor içimizden. Görüntü tekniği, kendi içinde basit bir mantığa sahip kurgusu ile film hiç fena değildi aslında. Basit, anlaşılır ve “dehşet” verici karelerin azlığıyla da rahatsız edici değildi. Ama çok daha iyi olabilir miydi? Evet olabilirdi. Birincisi filmin sonu ortasında beliriverdi. Küçük bir sürprizin dışında. Ve ikincisi filmin nerdeyse tamamını ele geçiren rutin durgunluk, ağır anlatılan öyküsü ile birleşince “fazla zorlayıcı” olmuş. Bu arada filmin orijinal ismi, 'Gölgeler Köyü' dür. Fakat 'Ruhlar Kasabası' adı altında ülkemizde gösterime giren filmin “isim çevirmenliği” konusunda hayal kırıklığına uğradığımı söylemeden geçmek istemiyorum. Christa Theret, Bárbara Goenaga, Cyrille Thouve’nin samimi oyunculukları ile 'bir Avrupa filmi izlemek istiyorum' diyenler için; işte size taze bir fırsat... Yine de büyük beklentiler içine girmezseniz filmden daha fazla tat alırsınız diyorum ve İyi seyirler diliyorum. Özlem Özer tarafından yazılan diğer yazılar: Ruhlar Kasabası Anneler Günü (Mother's Day) “Haksız kazanç, Bağdat’tan döner” Çocuğunuzun öğretmeni kim?
HTML Comment Box is loading comments...
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol